22 Şubat 2020 Cumartesi

Bitkisel Bir Söyleşi / 3. Bölüm



Söyleşimize devam etmeden önce, bitkilerin dünyasına beraberce yaptığımız bu yolculuk umarım sizin için de keyifli geçiyordur. Bitkisel terminolojilerin ve detayların içinde kaybolmamanız adına kısa tuttuğum konuların detaylarına, aklınıza takılan herhangi bir bitki hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşmak isterseniz lütfen araştırmaktan çekinmeyin. Ayrıca sizleri her zaman bitkigunlugum.com’a da beklerim. Bu yazı dizisiyle amacım sizi her bitki hakkında tek tek bilgi vermekten ziyade bitkilerin dünyasını merak etmeye ve araştırmaya yönlendirmek olabilir. Pencereden dışarı baktığınızda ya da işe giderken arabanızın camından gördüğünüz ağacın hangi tür olduğunu (Bu gördüğüm bir oya ağacı mı yoksa bir begonvil mi?), size hediye edilen bir bitkinin dünyanın neresinden geldiğini (Bu kaktüs güney Amerikalı mı yoksa Afrikalı mı?) merak etmeye başladıysanız, okuduklarınız sizi daha fazlasını öğrenmek konusunda isteklendiriyorsa ve bitkiler hakkında yaptığınız keşifler sizi mutlu ediyorsa doğru yolda olduğumu söyleyebilirim.
Çiçekleri açmış Deniz lahanası (Crambe maritima) deniz kıyısında güneşleniyor.

Bitkilere ilgi duymak için mutlaka botanik uzmanı olmanız da gerekmiyor. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri’nin 3. başkanı Thomas Jefferson, bahçe bitkilerine ve tarıma ilgi duyan amatör bir sebze sever olarak Garden Book (Bahçe Kitabı) adlı eseri yazmış ve o dönemde yaygın yetiştirilmeyen birçok sebzenin bahçelerde yetiştirilmesinde öncülük etmiştir. Turpgiller (Brassicaceae) familyasından bir bitki olan deniz lahanası (Crambe maritima), tuz içeriği yüksek kıyı kumullarında yetişebilen yani "halofit" bir bitkidir ve dünya üzerindeki bitkilerin sadece yüzde 2 gibi küçük bir bölümü bu özelliği taşımaktadır. Jefferson kitabında onun bir bahçe bitkisi olarak nasıl yetiştirilebileceğine ilk kez değinmiştir.
Begonvil (Bougainvillea)

Bir başka hikayede ise karşımıza botanikle uzaktan yakından alakası olmayan oysa begonvilin keşfedilmesini sağlamış emekçi bir kadın çıkıyor. Jeanne Baré, dünyayı bir gemiyle fakat o zamanlarda gemide bir kadın bulundurmanın uğursuzluğuna inanıldığından erkek kılığına girmek zorunda kalarak dolaşan ilk kadın olma ünvanını taşıyor. Baré, Fransız amiral Louis Antoine de Bougainvillea’nın gemisi Etoile’a, sevgilisi ve hizmetlisi olduğu Fransız botanikçi Commerçon ile biniyor ve sürekli sağlık sorunları yaşayan ve tek başına yürüyemeyen bu adama güney Amerika kıyılarından bitki koleksiyonları toplaması için yardım ediyordu. Brezilya’da keşfedilen begonvile isim olarak keşfi yapan botanikçi Commerçon’un değil de şöhretli amiral Bougainvillea’nın adının verilmesi de o zamanın geleneklerindendi. Oysa belki de bunu en çok hak eden Baré idi... Kim bilir. 18. yüzyıl ikinci yarısı ve 19. yüzyılın ilk yarısı bugün bilinen birçok egzotik bitkinin keşfedildiği yıllardı. Öyle ki Kraliçe Victoria döneminde bitkilere ilgi duymak moda halina gelmiş, egzotik bitkiler ilk defa seralara, bahçelere ve evlere konuk olmaya başlamıştı. Muhtemelen o günün insanları bugüne nazaran bitkiler hakkında çok daha fazla şey biliyorlardı çünkü daha önce hiç görmedikleri bu bitkilere ilgi duyuyorlardı.
İlk kadın denizci Jeanne Baré, kucağında topladığı bitki örnekleriyle ve gemiye binebilmek için giymeye mecbur kaldığı erkek kıyafetleriyle resmedilmiş.

Bitkilerle ilgili yeni bir şeyler öğrenirken, aslında kendinizle ilgili yeni şeyler de keşfedersiniz. Bitkiler gibi siz de nereden geldiğinizi, bulunduğunuz yere varana kadar başınızdan geçen maceraları ve hatta gidip görmek veya yaşamak istediğiniz yeni yerleri hayal edersiniz. Bitkiler gibi siz de günün hangi  saatlerinde ya da yılın hangi mevsiminde kendinizi daha aktif hissettiğiniz, hangi ortamlarda yaşamaktan mutlu olduğunuz, sıcağı mı yoksa soğuğu mu sevdiğiniz, yaşama kattığınız renkleriniz vb. sizi farklı kılan pek çok özelliğiniz aklınıza gelir. Bitkilerin dünyasının barındırdığı bu inanılmaz çeşitlilik içersinde kendinizin de ne kadar özel olduğunuzu fark edersiniz. Kendinizi bir bitkiye benzetseydiniz siz hangi tür bir bitki olurdunuz hiç düşündünüz mü? Deniz kıyısında yaprakları denizin tuzlu rüzgarlarıyla nemlenen bir halofit mi? Kökleri bir ağacın dallarına sarılmış, toprakla doğrudan bağı olmayan bir epifit mi? Yoksa yüksek dağların eteklerindeki yosun ve liken kaplı kayalıklara tutunmuş bir epilit mi?... 
O hiç sevilmeyen, hiçbir yerde istenmeyen, yerleştiği her yerden koparılıp atılan  ayrıkotu (Elymus repens)

Sevdiğiniz bitkileri düşünün, size hangileri daha çok sizi anlatıyor? Aklınıza ilk gelen bitki değildir kuşkusuz ama benim aklıma ilk gelen bitki o hiç sevilmeyen, hiçbir yerde istenmeyen, yerleştiği her yerden koparılıp atılan  ayrıkotu (Elymus repens) oldu. Her tür toprakta ve her koşulda yaşama tutunmayı sürdüren bu bitkinin bize vermek istediği şöyle bir mesajı vardır: “Her ne olursa olsun, yaşamdan vazgeçme”... Belki de izlemişsinizdir, başrolünde usta oyuncular Tarık Akan ve Şerif Sezer’in olduğu “Deli Deli Olma” filminin ayrıkotu ile ilgili acıklı bir şarkısı vardır. Akan’ın canlandırdığı karakter, yani Rus harbi sürgünü olarak Kars’ta bir köye yerleşmiş olan Mişka dede şarkısında kendini ayrıkotuyla özdeşleştirir : “...Bense bir ayrıkotuyum, her çıktığı yerden sökülen. Sarmaşık olmak isteyip de basit bir ot bilinen. Bir ayrıkotuyum, kökü olmayan, sevilmeyen. Sarmaşık olmaya özenen, öylece bir ot işte”... Şarkıda söylenilenin aksine ayrıkotu toprağın üzerindeki gövdesini koparsanız bile derine inen kökleri sayesinde kısa sürede yeniden yeşerir.
Çok zehirli bir bitki olan Baldıran (Conium maculatum) ve onunla sıklıkla karıştırılaran yaban havuzu (Pastanica sativa) ve maydonoz (Petroselinum crispum)

İnsan insana benzer diye bir deyiş vardır ya bitkiler de bitkilere benzer. Bazen bitkiler bitkilere benzemekle kalmaz çeşitli canlılara da benzeyecek şekilde de evrimleşmiştirler. Öncelikle başka bitkilere benzeyen bitkilerden tehlikeli bir örneğe bir göz atalım beraber; baldıran (Conium maculatum) doğada karşımıza en sık çıkan zehirli bitkilerden biridir. Filozofların atası Sokrates’in içmek zorunda bırakıldığı zehir de baldıran zehiriydi. Ortaçağdan günümüze dek baldıran zehirlenmelerinin en önemli nedeni bitkinin yapraklarının maydanoz (Petroselinum crispum)a çok benzemesi ya da kökünün yaban havucu (Pastinaca sativa) zannedilerek tüketilmesidir. Bu bitkileri birbirinden ayırt edebilmek nispeten kolaydır (iyi ki de öyledir) ama öyle bitkiler de vardır ki bitki morfolojisi konusunda uzman olmayı gerektirir. Bazı bitki aileleri oldukça geniştir ve yakın akrabalar birbirine öylesine benzer ki birini diğerinden ayırt edebilmek için söz konusu bitki ailesi üzerinde uzman olmanız şarttır. Örneğin ballıbabagiller (Lamiaceae) bu tür kalabalık bitki ailelerine örnek gösterilebilir...
Çiçekleriyle dişi arı taklidi yapan orkide sahlebi (Ophyrs apifera) çiçeği.

Gelelim başka canlılara benzeyen bitkilere. Örneğin; orkide salebi (Ophyrs apifera), çiçeklerinin tozlaşmasını sağlayabilmek için erkek arıları tıpkı bir dişi arı gibi kokması sayesinde cezbediyor. Aslında sadece dişi arının kokusunu değil şeklini, rengini ve dokusunu da taklit ediyor. Öyle ki bu orkide türünün çiçekli olduğu aylarda erkek arılar kendi türlerinden dişilerle çiftleşmek yerine bu bitkinin çiçekleriyle çiftleşmeye çalışıyorlar. Peki orkide salebi bunu yapmayı nasıl öğrendi? Bu tam bir gizem... Orkide ailesi (Orchidaceae) bu konuda gerçekten oldukça başarılı bir aile. Biraz görsel araştırması yaparsanız birbirinden ilginç biçimlere sahip orkide türleriyle karşılaşabilirsiniz... İnsanı andıran bitkiler de var mıdır derseniz buna en güzel örnek olarak insan gözünü andıran meyveler veren ve enerji içeceklerinin imalatında kullanılan guarana (Paullinia cupana) bitkisi verilebilir. Ya da Orta Amerika’nın tropik yağmur ormanlarında keşfedilen fahişe dudağı (Psychotria elata) bitkisi adeta ismini hak eden kırmızı dolgun dudaklara benzeyen çiçeklere sahiptir. Ya da patlıcangiller (Solanaceae) familyasının tarih boyunca büyücülükte de kullanılan üyesi adam otunun (Mandragora officinarum) kökleri insan bedenini andırır.
Fahişe dudağı (Psychotria elata) bitkisi adeta kırmızı ruj sürmüş bir çift dudağa benziyor.

Bahsi geçen bitkiler gibi daha yüzlerce bitki bulunuyor. Bitkilerin bu şekilde evrimleşmelerinin en önemli nedeni daha önce de değindiğimiz gibi türlerini devam ettirmek ve çiçeklerinin tozlaşmasını ya da tohumlarının doğaya yayılmasını sağlayacak canlıları kendilerine çekmek... Siz de bir sonraki doğa gezinizde birbirine şekil, koku ya da renk olarak benzeyen bitkileri keşfetmeye çalışabilirsiniz. Birbirine benzeyen yaprak örnekleri toplayarak bunları tanımlamaya çalışabilirsiniz. Size bu konuda yardımcı olacak birileriyle tanışmak için bitki meraklılarının buluştuğu sosyal medya gruplarını ve forumları ziyaret edebilir ya da görsel arama motorlarını kullanabilirsiniz. 
Süs amaçlı olarak renklendirilmiş Himalaya sediri (Cedrus deodora) kozalakları açılmış gül goncalarını andırıyor.

Doğadan topladığınız yaprak, çiçek veya tohum örneklerinden odanızı süsleyecek yaratıcı süsler de yapabilirsiniz. Bitkiler, sizin için yapabilecekleri pek çok şeyin haricinde içinizdeki yaratıcılığı keşfetmenizi de sağlayabilir böylelikle... Mesela ben topladığım kozalaklardan hazırladığım süsleri sevdiklerime hediye etmeyi seviyorum. Benzerliklerden söz açılmışken Himalaya sediri (Cedrus deodora)nın kuruduğunda açmış gülleri andıran kozalakları da pek güzeldir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder